Edebiyatta Erkek Egemen Dili Konuştular

Ortak katkı sağlanmalı
20. yüzyıl ile birlikte kadının edebiyatta farklı noktalara geldiğini gördüklerini dile getirerek konuşmasına başlayan panelin moderatörü Doç. Dr. Mustafa Kemal Şan, “Bizim tarihimizde ise, kadın edebiyatçılar çok erken dönemlerde ortaya çıkmıştır. Fatma Aliye Hanımı ilk olarak görüyoruz. Daha sonra Halide Edip ile devam eden cumhuriyette son yıllarda özellikle kadın yazarların çok sayıda ortaya çıktığını görüyoruz. Edebiyatın üretmiş olduğu dil kadın ve erkek egemenliğinin sınırları içerisinde mi olmalıydı ya da edebiyatın baskın bir karakter altında mı yürütülmesi lazım gibi tartışmalara günümüzde kadın yazarların katıldığına şahit oluyoruz. Edebiyatın erkek egemenliğine yönelttiğimiz haklı eleştirilerin bir feminist edebiyat kurmak yönünde olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Edebiyat insanlığın yaşamış olduğu hayata ilişkin önemli sorular sorması ve bu gerçekliği yeniden kurma sürecinde önemli katkılar sağlaması hasebiyle de bir sanatsal biçim olarak erkeklerin de kadınların da ortak katkı sağlaması gereken bir alan olarak görmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

 

Cinsiyetçilik
Prof. Dr. Hakan Poyraz egemen kavramı üzerinde durarak, “Edebiyatta erkek egemen dil gibi bir başlık olunca “Yazarın cinsiyeti var mıdır?” dan başlanması gerekiyor. Feminist eleştirinin söylediği gibi akıl erkeğe karşılık gelmektedir. Birçok dilde erkek sözcüğü insan anlamını taşıyor. Türkçe’de mesela böyle bir ikilik yok.  İnsan Hakları Bildirgesi mesela İngilizce metninden okunduğunda, bütün insanlar eşittir şeklinde algılanacağı gibi bütün erkekler eşittir şeklinde algılanabilir. Türkçe’de de adam olmak, adama dönmek, adam gibi davranmak sözleri ele alındığında gizli bir şekilde bir cinsiyetçilik taşıdığını görebiliyoruz” dedi.


 

Dil zabıtalığına soyunmak
Yrd. Doç. Dr. Fatma Berna Yıldırım ise, “Batıdan etkilenerek yazma işinin bir takım cinsiyet terimleri ile tarif edilen bir şey olması bunda da hiçbir zaman kadınlık diyebileceğimiz haysiyetli bir yerin olmayışı bütün bu güç ilişkilerinin hiyerarşi terimlerle ifade edilmesinden ve bunda da el altındaki en yakın metafor olarak toplumsal cinsiyetin bulunmasından kaynaklanmış gibi görünüyor. Bizim tutumumuz aslında soy ağacını olduğu gibi kabul etmek ve benimsemek önemli gibi görünüyor. Dil zabıtalığına soyunmak soy ağacımızı acımasızca budamak olacaktır” diye konuştu.

 

Yazar duruşu olan insandır
Panelin sonunda Yazar Necati Mert bir konuşma yaptı. Kurgu iktidardır diyerek konuşmasına başlayan Mert, “Hayat karışıktır. Bir şey söylemez, yazmaz. Hayatta her şey üst üstedir. Yazar, bir duruşu, bir duyuşu olan insandır. O şeylerden bazılarını alır ve hayattakini çağrıştırarak fakat kendi kimliği ve kişiliğini de önceleyerek birbiri ile yeniden buluşturur, kurgular. Bu kurgudan öykü, roman, tiyatro çıkar.  Küre de karışıktır, karmaşadır. Aralıklarla kapışılır. Her kapışmanın ardından yeni sınırlar çizilir. Her ülkenin egemenleri kendi sınıfsal kişilik ve önceliklerini belirleyerek yapıyı yeniden kurar, kurgular. Bu kurgudan da parlamento çıkar, eğitim çıkar, adliye, eğitim ve benzeri bakanlıklar çıkar, devlet çıkar. Edebi türlerle devletler arasında temelli benzerlikler vardır. Kurgu iktidardır. Planlar, düzenler, sıralar, normlar koyar ve kırmızı çizgiler çizer. Devlettir belirleyen.  Edebiyatta ise kadın yazarların erkek yazarlardan daha önde olması aksine beni memnun eder ve bundan hiçbir şikâyetim olmaz” ifadelerini kullandı.

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Fevzi Kılıç, gerçekleştirilen panelin ardından konuşmacılara teşekkür ederek kendilerine çiçek takdim etti.