‘Sinema ve Diğer Görsel Sanatlarda Hz. Peygamber’ konulu programda konuşan Semih Kaplanoğlu, “Hz. Peygamber ile ilgili olacak bir film, bizi tefekküre yönlendirmeli. Manaların en değerlisi manada Resulullah’ı görmek ve ondan bir şeyler almaktır. Hz. Muhammed’i anlatacak bir film yapacak isek yapmamız gereken ilk şey ona ait manaları anlamaktır” derken; Enver Gülşen, “Sinema sonsuz şimdide yaşamaktadır. Sinemanın malzemesi zamandır” dedi.

Sakarya Büyükşehir Belediyesi, Sakarya Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen ‘Hz. Peygamberi Sanatla Anlatmak’ sempozyumunun birinci oturumunda ‘Sinema ve Diğer Görsel Sanatlarda Hz. Peygamber’ konuşuldu. Sakarya Üniversitesi Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen oturuma konuşmacı olarak Yönetmen Semih Kaplanoğlu, Yazar Enver Gülşen,  Yazar Seyid Çolak ve Yazar Dr. Ayşe Taşkent katıldı. Oturumda Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Duman, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı İbrahim Aktürk ve çok sayıda öğrenci yer aldı.

Sinemanın malzemesi zamandır
Oturum Başkanı Yazar Enver Gülşen, “Peygamber Efendimizin herhangi bir sanatla temsil edilebileceğini düşünmüyorum. Tarkovsky’nin Stalker filmini bir lise öğrencisine izletmiştim. Kendisi film hakkında müthiş bir yorum yaptı. ‘Hocam bizim öğrenci yurduna bir sürü ilahiyatçı geliyor, Peygamberimizi anlatıyor. Bunların hepsi dilde, sözde kalıyor. Hiçbir hocamız gelip Peygamber Efendimizin Hira Mağarası’ndaki yoldaşı olmayı kendisine hedef edinmiyor. Stalker’daki su sahneleri bana kendimi Hira Mağarası’nda Peygamberin yoldaşı gibi hissettirdi’ dedi. İşte sinema böyle noktalara çekebiliyor insanı. Etrafımıza baktığımızda hemen hemen bütün kurumların Peygamber Efendimiz ile ilgili film yarışması var. Bir şeylere cüret edebilmek için o işin ontolojisine, epistemolojisine hâkim olmak, en önemlisi şahit olmak lazım. Sinemanın malzemesi zamandır. Sinema sonsuz şimdide yaşamaktadır. Tarihsel bir mevzu anlatılırsa sinemada olan zaman, asıl olanın yerine geçer” diye konuştu.

Suret ile ilgili ilk eser Tırmizi’nin
Dr. Ayça Taşkent, “Klasik İslam kaynaklarında Hz. Peygamber yazılı temsil ediliyor. Görsel temsili de olmuş. Yazılı olanda dış özellikleri ve ahlakı, nebi olma özellikleri, onu diğer peygamberlerden ayıran, ona has yönler anlatılmıştır. Hz. Peygamberin suretini öğrenmeye teşvik eden birinci kaynak Kur’an-ı Kerim, ikincisi hadislerdir. Peygamberin suretinin detaylı olarak anlatıldığı eserlerin ilki Tırmizi’nin eseridir. Peygamberin her türlü fiziksel özelliğini tertip bakımından düzgün bir şekilde aktarmıştır. Hilyeler de Peygamberimizin özelliklerini bir levha formunda, ikonik bir tasvirden uzak şekilde güzel yansıtıyor. Çok çeşitli kaynaklar olması Hz. Peygamber’in görsel temsilini yapmak isteyen nakkaşların birbirinden farklı uygulamalar ortaya koymalarına neden olmuştur. Mezhebi, tarikati farklılıklara göre de bu noktada yeni anlamlar, yeni formlarla spesifik resim gelenekleri ortaya çıkmıştır. Bu peygamberin temsil ya da tasvir formunu etkilemiştir.”

Mananın önemi
Temeli psikanalize dayanan sinemanın Hz. Peygamberi temsil edemeyeceğini söyleyen Yönetmen Semih Kaplanoğlu, “Bizde Hz. Peygamber’i manada görmek diye bir mesele var. Peygamberi anlatacak nasıl filmler yapabiliriz diye düşünüyorum. Çağrı filminde bir anlatım var, bir de İranlı Mecidi’nin filminde bir anlatım var. Bence bu ikisi de bildiğimiz anlamdaki sinemanın yapısıyla üretilmiş filmler. Ben bunların dışına çıkacak bir yol arıyorum. Yaşım ilerledikçe anlıyorum ki önce mana âleminde sonra maddi âlemde görünürlük kazanıyor. Mana vücuda geliyor, ete kemiğe ya da eşyaya bürünüyor. Bu kendi kendisinin görüntüsü olmuyor sadece. Bunun içinde de bir mana var. Bizim bu manayı keşfetmemiz gerekiyor. Ben kendi adıma bu manayı arıyorum. Sinema görüntü ile ilgili bir sanat değil, ses ile ilgili bir sanat değil, zamanla ilgili bir sanat. Biz filmlerimizi bir zaman boyutunda çekiyoruz. Peygamber ile ilgili olacak bir film, bizim zamanla ilgili ilişkimizi tersine çevirip tefekküre yönelten bir film olmalı.  Manaların en değerlisi manada Resulullah’ı görmek ve ondan bir şeyler almaktır. Hz. Muhammed’i anlatacak bir film yapacak isek yapmamız gereken ilk şey ona ait manaları anlamaktır” ifadelerini kullandı.

Tasvirler 13. yüzyılda başlıyor
Seyid Çolak, “Hz. Muhammed’in tasvirleri 13. yüzyılda başlıyor. Maalesef yüzünün tasvir edildiği minyatürler de gördüm. Hz. Muhammed’in hayatını anlatan en iyi film Çağrı’dır. Mustafa Akkad Avrupa’nın İslam’a bakış açısını değiştirmek için bu filmi yaptığını söylüyor. Mecid Mecidi ise ‘Ben çocuğuma Hz. Peygamberi anlatmak için bu filmi yaptım’ diyor. Çağrı filmi bittiğinde 2 sene boyunca Mustafa Akkad filmin dağıtımını yapamadı. Filmi zor şartlarda çekiyorsunuz ama dağıtamayabiliyorsunuz da. Mecid Mecidi’nin filminde de böyle şeyler yaşandı. Daha film seyredilmeden Mecidi’nin filmlerine gidilmemesi gerektiğini söyleyenler oldu. Ben Hz. Peygamber ile alakalı bir film yapacak olsam direkt onun hayatını anlatmanın Mustafa Akkad’a bir saygısızlık olduğunu düşünürüm. Benim düşüncem Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları üzerine film yapmaktır.”